TRALLES: BİR HELEN KENTİ

Günümüzde Topyatağı mevkiinde bulunan Tralles kenti, Aydın’ın kuzeyinde Kestane Dağı’nın güney yamaçlarında konumlanmıştır. Antik dönemde Karia bölgesi içerisinde kalan kent, Traller ve Argonlu....
TRALLES: BİR HELEN KENTİ
Günümüzde Topyatağı mevkiinde bulunan Tralles kenti, Aydın’ın kuzeyinde Kestane Dağı’nın güney yamaçlarında konumlanmıştır. Antik dönemde Karia bölgesi içerisinde kalan kent, Traller ve Argonlular tarafından Dor göçleri sonrasında kurulmuştur. Antik yazıtlarda Tralles, Euanthia, Seleukia, Caesarea ve Antiochia adlarıyla geçmektedir. Bereketli toprakları ve ticaret yolları üzerinde olmasından dolayı bu kente sahip olanlar zenginleşmiştir. Roma’nın izniyle Tralles Kistophoros basması kentin zenginlik düzeyini de göstermektedir. Tralles, sırasıyla Traller, Hititler, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Türklerin yönetiminde kalmıştır. İskender’in kenti teslim almasıyla Helenleşmeye başlamıştır. MÖ 26 tarihindeki büyük depremde kent büyük tahribata uğramıştır. Depremler ve kuşatmalarla defalarca yakılıp yıkılan Kent, her seferinde yeni baştan imar edilmiştir. MÖ 88’de Roma’ya karşı ayaklanan Pontus Kralı Mithridates’in askerleri tarafından kentte yaşayan Romalıları Koncordia tapınağında katledilmiştir. Bu olay sonrası kent, Roma’ya ağır vergiler ödemek zorunda kalmıştır. MS 537’de İmparator Justinianus’un, Trallesli Anthemius ve Miletoslu Isodore adlı iki mimara Ayasofya Kilisesi’ni yapma görevi vermesi kentin bilgi donanımının yüksek olduğunu gösterir. 545’li yıllara kadar Pagan olan Tralles halkı, misyoner Ephesoslu John etkisiyle Hristiyanlığı benimsemiştir. Kent, Bizans döneminde (MS 545-46) monophysitslerin merkezi konumuna gelmiştir. Bu mezhebin merkezi olan kent, 1284 tarihinde Menteşe Beyliği’nin kontrolüne geçmiştir. Bizanslar tarafından yakılıp yıkılan kenti terk etmişlerdir.
Bugün kentin sembolü olan ve “Üç Gözler” olarak bilinen eğitim, spor ve kültür yapısı olan gymnasiuma (hamam), stadion ve tiyatro kompleksi kalıntısı, kanalizasyon ve su sistemi, konutlar ve kilise yapıları günümüze gelebilmiştir. Tralles kentinin hamam-gymnasion kompleksi kentin düzlüğünde doğu-batı yönlü caddenin güneyindedir. Geç Roma duvar tekniği görülen hamam, büyük mekânlar tonoz ile örtülmüştür. Doğu-batı yönlü caddenin güneyinde Roma-Bizans döneminden kalma dükkânlar bulunmaktadır. Kare ve dikdörtgen olarak planlanan ve birbirine bitişik olan dükkânlar, kentin aynı zamanda ticaret merkezidir. Bu dükkânlarda çömlek, kandil, matara, kâse, yastık, deri ve takı ürünleri üretilmekteydi. Bu dükkânların su ihtiyacını karşılayan merkezin de dikdörtgen planlı sıvalı bir çeşme yapısı bulunmaktadır. Kentin 30-40 km ilerisinde bulunan Ambar mevkiinden arazinin konumuna göre %2’lik bir eğimle ve 15-30 cm çapındaki künkler ile su dağıtımı yapılmış olması su mühendisliği bilgilerinin iyi olduğunu göstermektedir. Günümüzde konumu bilinmeyen fakat eski yazıtlara göre Helenistik döneme ait Zeus tapınağının varlığı da bilinmektedir. Kentin kuzeydoğusunda sütunlu caddenin bitiminde agorası olduğu düşünülmektedir. Bölgenin üçüncü büyük latrinasına (69 kişilik) sahiptir. Bugün tiyatro yapısı askerî alanın içerisinde kalmaktadır. Muhtemelen Helenistik dönemde yarım daire planlı olarak inşa edilen bu yapı büyük ölçüde tahribata uğramıştır. Kentin kuzeyinde bulunan ve Geç Roma tekniği ile inşa edilen stadium ise spor etkinlikleri için inşa edilmiş bir yapıdır. Kentin Nekropolü ise Tralles’in güneyinde kalmaktadır. Kentin altında bulunan antik dönemden kalma tüneller vardır. Bu tüneller, Kurtuluş Savaşı esnasında Kuvvacıların önemli sığınağı olmuştur. Kentin bilim, kültür, sanat ve mühendislikteki başarıları günümüze kadar gelen mimari yapılardan anlaşılmaktadır.
1284’te Bizans’tan yaşanamayacak durumda yakılmış ve yıkılmış bir vaziyette Tralles’i teslim alan Türkler, kentin güneyinde Güzelhisar’ın Köprülü-Veysi Paşa, Ramazan Paşa-Hasan Efendi mahallelerini kurmuşlardır. Kenti terk eden Bizanslılardan arda kalan Rumlar ise bugünkü Aytepe’nin eteklerinde Zafer Mahallesi’nde yaşamışlardır. Bu yerleşim yerinde Ortodoks kiliseler inşa ederek özgürce inançlarını yaşamışlardır. Fakat bellekleri Helenleştirilmiş olan Batı Anadolu Rumları, Yunanistan’a yönelik bir tehdit söz konusu olduğunda Yunan olarak davranabileceklerini birçok kez kanıtlamışlardır. İngilizler, büyük imparatorlukları parçalayıp yönetmek için “Divide and Rule” siyasetiyle hareket ederek “Yeni Dünya Düzeni” stratejisini geliştirmekteydiler. Bu strateji dâhilinde Helen halkını tek bayrak altında birleştirme projesi olan “Büyük İdea-Megali İdea” ilk kez Ioannis Kolettis tarafından 1844’te Atina’da kurucu meclis önünde yapılan konuşma da dile getirilmiştir. Bu sıralarda Müslüman Türkler ise henüz tebaası oldukları Osmanlı İmparatorluğu’nun anıları içinde yaşıyorlardı. Batı Anadolu Rumları ise arşiv belgelerine göre Paftos meselesi olarak kayıtlara geçen Türklerin elini zayıflatan altyapıyı hazırlamakla meşgullerdi. Rumlar, Türklere geri ödeyemeyecekleri yükseklikte faizle borçlar vermişler ve bir yandan da onların arazilerini yarıya işleyerek hakları olan %50’yi ödemeyerek onları nakit likiditesine düşürmekteydiler. Müslüman Türk arazileri birer birer Rum ve Ermenilerin eline geçiyordu. Türk devlet aklı, bu olaylara 75 yıl sonra cevap vermiştir. Megali İdea’sını eyleme dönüştüren Helen halkı, 27 Mayıs 1919’da Aydın Güzelhisar’ı işgal etmiştir. 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal tarafından “Divide and Rule”a karşın Misak-ı Milliye’de “Vatan bir bütündür, bölünemez” demiştir. Bu işgal 7 Eylül 1922’de Türk ordusunun Aydın’a girmesi ile son bulmuştur. Rum ve Ermenilerin eline geçen Müslüman Türklerin arazileri ise nüfus mübadelesi ile çözüme kavuşmuştur. Helen halkı, 1284’teki gibi kenti bir kez daha yakıp yıkarak Türklere teslim etmişlerdir. Halikarnas Balıkçısı, “Mavi Sürgün” eserinde işgalden kurtulan Aydın’la ilgili “... Aydın’a göz gezdirdim. Orasını Yunanlılar hemen hemen her şeyi ayakta bırakmamak üzere yakıp yıkmışlardı. Gardan çıkınca kendimizi adeta bir yangın yerinde bulduk...” der. Bu olayda onlarca-yüzlerce değerli Türk-İslam eserlerimizi kaybettik. Kaybettiğimiz bu değerleri sonraki köşe yazılarında ele alacağız.
Kurtuluş savaşında kahramanlık destanı gösteren başta Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya ve Türk ordusuna minnettarız. 7 Eylül 1922’de Aydın’ın kurtuluşunda etkin rol oynayan Yörük Ali Efe ve tüm Kuvvacı şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyorum.
0 Yorum