EYVAH! ÇILGIN TÜRKLER YENİDEN UYANDI…

EYVAH! ÇILGIN TÜRKLER YENİDEN UYANDI…

Vurgun, talan, israf! Yeniliyoruz gitgide… Çaresizlikten ödünç alınmış gibi bakıyor gözlerimiz. Sokaklarda; çok süslenmiş, fiyonklu kurdelenin içinde kasaba tiyatrolarının oyuncuları gibi dolaşıy....

Vurgun, talan, israf!

Yeniliyoruz gitgide…

Çaresizlikten ödünç alınmış gibi bakıyor gözlerimiz. Sokaklarda; çok süslenmiş, fiyonklu kurdelenin içinde kasaba tiyatrolarının oyuncuları gibi dolaşıyoruz her birimiz.

Telaşlı, açgözlü ve doyumsuz.

Nerede o narenciye kokularının sarhoş ettiği cennet memleketim.

Burası olsa olsa cehennem olmalı. İnkârcılar, münafıklar, umursamazlar, ispiyoncular, beleşçiler, tembel dedikoducular sokaklarda.

Artık kimse kimsenin umurunda değil. Hal hatır, hak getire.

Şimdi söyle bana ey kırmızı yakalı!

Neresinden vurulur bu yanlışlıklar? Kurşun neresine sıkılır?

Haksızlığa bakan gözlerimizi; sen yargılamazsan eğer, kim yargılar? Kim hesap sorar ellerimizden, harama el uzattı diye?

Düşlerimize katık ettiğimiz kin ve nefretten dolayı, söyle kim sorgulayacak bizi.

Gözlerimizi yumduğumuz için çaldırdığımız gerçeklerin hesabını kim verecek?

Söyle kırmızı yakalı!

Görmezden geldiğimiz kimsesizlerin hayat hikâyesinin, sadece acı bir ilaç reçetesi sanıldığını kim vuracak tokat gibi suratımıza?

Ara sıra gündelikçilerin tozunu aldığı, ruhunu kaybetmiş taş heykellerden farksız olduğumuzu kim hatırlatacak bize?

Zulüm karşısında mühürlenen dudakların, kullanılmamaktan ve düşünme yetisini yitirmekten pas tutan beyinlerimizin, bir o yana bir bu yana nedensiz dolanıp duran; örümcek ağına sarılı bacaklarımızın hesabını kim soracak?

Söyle kırmızı yakalı, söyle bana!

Yoksa ötekiler gibi, senin de gözlerin bir dövizde bozdurulup kör mü oldu?

Kör olmuş ki, vicdanlarını süslü urbalarla gizleyenleri görmüyorsun.

Işıltılı hediyeleri taşıyan ellerin incinmiş olmalı ki, hilekâr, hain, sapıtmış, ahlaksız, vicdansız, çalıp çırparak sefa sürenlerin kalemini kıramıyorsun.

Öyle yorgun olmalısın ki hain ve zalimlerle birlikte çıbanbaşı olanların akıttığı irinleri silemiyorsun.

Öyle suskunlaştın ki arkasına dayısını alıp, kalabalık nüfuslu dostlarıyla caka satan; âlim, saygın ve dürüst gözüküp dolar kuru gibi değişken kaypak insanlara hesap soramıyorsun.

Öyle kapamışsın ki gözlerini gerçeklere; katilleri, hırsızları, tecavüzcüleri neredeyse onur belgesiyle onurlandırıp bağrına basanları göremiyorsun.

Ey kırmızı yakalı…

Şimdi sana elini vicdanına koy desem, ellerin vicdan arar da…

Bulabilir mi bilmiyorum…

Öyle ise çıkar üzerindeki kırmızı yakaları.

Biz en asilinden giyeriz TÜRKLÜK urbamızı üzerimize.

Ne elimizdeki silahlardan korksun düşmanlar ne heybetli görüntümüzden…

Öyle güzel olsun ki memleketim, bakmaktan gözleri kamaşsın düşmanlarımızın. Paha biçilemez eşsiz bir tablo gibi, eserin sahibini merak etsin tüm Dünya

Tek korkuları birliğimiz, beraberliğimiz olsun.

Ve bütün Dünya “EYVAH! ÇILGIN TÜRKLER YENİDEN UYANDI” diye haykırsın…

 

İşte; Türk milletinin iradesini temsil eden, özgürlüğe giden yolda, en büyük zaferlerimizden birisi olan 30 Ağustos Zafer Bayramımız geliyor gururla…

İşte bu Ağustos sabahlarında binlerce şehidimizin kanı olan bu topraklarda zaferle uyanalım yine…

Mangal gibi yüreği olan şehit çocuklarımızın anılarıyla, Gördesli Makbule’nin, Şerife Bacının ve daha nicelerinin budaktan sakınmadıkları gözleriyle kutlayalım bayramımızı hep birlikte.

Hem Atamızı analım, hem de yokluğunda kaybolmuş bizi...

Tozlu raflarda duran, okunmamış kitapların arasında aramayalım artık DOĞRU ve ÇALIŞKAN olanları.

Bu Ağustos sabahında hep birlikte haykıralım...

“Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun” diye.

Ne Mutlu Türküm Diyene!

Fatma YAZICI