HAZİN BİR VEDA ÖYKÜSÜ
"Çok gülen insanların derdi çok olur" derdi babaannem. Kaynanamın da buna benzer bir sözü çınladı bugün kulaklarımda. "Her evde bir tencere kaynar kızım ama, içinde et mi kaynar, dert mi kaynar, bilinmez"
Büyükleri dinle dinle, yaşantılarla özdeşleştir hemen sözlerini. Çünkü bu kıssalar hep yaşanılan olayların sonunda söylenmiş.
İkinci çocuğumun bakıcısı yaşlı bir nine. Perde önündeki simadır sadece, asıl emeği geçen ablamız, bu ninenin gelini.
Öyle bir yerdi ki o zamanlar Afyon'un köyleri, genç hanımlar başka evlerde çalışamazlardı. Ayıptı. " Lâf olur hocanım, elin akından çok garası vaa" derlerdi hemen.
O kadar dil döktüm oysa. "Bakın ben de yirmisekiz yaşındayım. Ama evimin dışında çalışıyorum. Hem de bir yığın erkeğin içinde. Ne olur ki? Ekmek parası değil midir sonuçta? Sizin de ihtiyacınız yok mu paraya? Ne güzel işte, siz bana yardımcı olun, ben sizin çocuklarınızı eğiteyim. Bir tür karşılıklı alış-veriş kabul edin" dedim her gittiğim kapıda.
Aslında çok ihtiyaçları var. Aslında eşimi de beni de çok severler. Yardımcı olmak da istiyorlar. Bütün korkuları " el bize ne der?" Birkaç yaşlı bakıcı var ilçe merkezinde memurların çocuğuna bakan. Ama hiç orta yaşlı hanım yok memurun evine giden.
Çaresizlikten çocuğunu bakıcının evine bırakan memur arkadaşlar da var, var olmasına da hiç rahat değil içleri. Evlerin durumu biliniyor az- çok. Yetersiz ışık, odun veya kömür sobasıyla ısınan rutubetli evler.
O yörenin insanı iklimine alışık. Kat kat kadifeler ve yün giysilerle lahana gibi her biri. Kolay kolay üşümüyorlar. Memur çocukları öyle mi ya? Hassas, narin, çabuk hastalanan zayıf bünyeli çocuklar. O kadar dikkat etmemize rağmen iki oğlum da bronşit oldu bebekken. Ateşleri yükselir, sürekli ağlarlar. Gece hiç uyumadan mesaiye gittiğimiz çok olmuştur eşimle.
Özellikle gecenin bir yarısı hastalandıysa çocuk bittin kardeşim. Afyon uzak, otuz kilometre. Özel aracımız yok. Afyon'da kaldığımız yıllar boyu hiç olmadı da. Olsa bile hava koşulları berbat. Kışın dışarıda kırk santim kar. Gece buz tutar yollar. Kar dona çeker gecenin ayazında. Zaten kolay kolay araç işlemez lastiklere zincir takmadan. Vah ki vah hallerimiz.
İşte bu koşullarda komşu nineyi razı ettik, çocuk uyanıncaya dek başında beklemeye. Sonra gelini gelip, çocuğu evine götürüyor, ben okuldan gelirken alıyordum. Yoktu başka çaremiz. Razıydık bu duruma. Üstelik zamanla bakıcı teyzemiz 'komşu anne' bile oldu. Baktığı çocuğun düğününe Afyon'dan İzmir'e gelmek bile nasip oldu çok şükür.
Bakıcı ninemiz oldukça yaşlıydı. Ve hayat vurgunu bir kadındı. Hafif bunama belirtileri vardı. Söylediklerini unutur sürekli anlatırdı. Her seferinde ilk kez dinliyormuşum gibi yapardım üzülmesin diye.
" Yimibeş yaşımda dul galmışıyın. Üç dene çocuğunan. Ķövlük yerle bizim burlaa.( İlçe demezdi hiç). Gencin, gözelin o vakıtlaa. Cama biri daş atsa aklım gidiyo. Çocuklaam ufak. Böyüğü altı yaşında, biri dördünde biri de gucağımda sekiz aylık. Tarlaya tapana gidemeyon. Çalışameyon. Ardımda adamla vaa bii sürü. Allah ırazı ossun gomşumuz Ellez ağa gol ganat gerdi bize. Garısı Fatma abanın da hakkını ödeyemen...(...).. Yonan Afıyon'a geldiğinde ben beş yaşındayımışın. Sen Yonan'ın Afıyon'a geldiğini bilimin Yasemin hoca?"
Hesabı siz yapın. Komşu nine beş yaşındayken ben kaç yaşında olmalıyım Yonan'ın Afyon'a geldiğini bilmek için?
Gayet ciddî cevaplardım, yoksa gücenirdi. "Bilmez miyim ninem? Atatürk'ümüz kurtardı bizi Yunan'dan"...Saka değil, gerçekten çok güzelmiş gençliğinde bakıcı nine. Sapsarı bir ten, ağarsa bile arada kalmış tek tük telden ķınalı olduğü anlaşılan beline kadar saçlar. Uzunca boylu, balık etli genç bir hanım. Genci yaşlısi eriyormuş onun için. Hatta evli beyler bile.
Komşu ninenin ölumünden dört- beş yıl sonra taşındık Aydının, İzmir-Aydın asfaltı üzerindeki şirin ilçesi Germencik'e. Hem E-25 otoyolu hem de İzmir-afyon tren yolu ilçe merkezinden geçerdi, yan yanaydılar iki sevgili gibi.
Şubat ayında taşındık, temmuz sonunda ev telefonum çaldı uzun uzun. Ellerim bulaşıktaydı, durulayıp koştum telefona. Komşu annenin kocası, abimiz..Rutin hal hatır sorma...Ama kötü bir haber gelecek, biliyorum. Dayanamadım. " abi, yaz ayları sizin oralarda işin kaynadığı zamanlar. Sen lâf olsun diye aramazsın, hayırdır?" dedim. " He işte annadın sen" dedi de pek bir şey anlamamıştım. Devam etti " ben acık hastayın gardaşım. Yiimibir gündür Afıyon'da yatıyodum. Tohdur izine çıkdı deye beni çıkarıveedilee. Oraya gelsek sen beni İzmir'e bi tohdura bakıtır mısın?"
İçimde bir yerler titriyor, gözyaşlarımı tutamıyordum. Ağladığımı anlamasın diye sesimi düzelterek konuşuyordum. " Elbette götürürum abiciğim. Siz gelin hele" dedim.
Demez olaydım. Ben ne bilirim o kadar ağır olduğunu hastalığının. Öyle sanıyorum ki 'evinde ölsün' diye taburcu ettiler hastaneden. Temmuzun 25'i. Aydın'da çöl sıcağı var, dağlam insan zor dayanıyor.
Karı koca binmişler kara trene ucuz olur diye. Ondört saat sonra Germencik İstasyon'una inmişler. Cep telefonu falan yok. Ne zaman geleceklerini bilmiyorum. İstasyon görevlisine ev telefonumu vermişler çok şükür. Aradı. Hemen koştum, bir taksi tutup getirdim eve. Zaten hasta adam. Yol mahvetmiş ikisini de.
Komşu annenin hiç okuması yazması yok. İlk kez il dışına çıkıyor. Nasıl korkmuş 'kayboluruz' diye, anlatamam. "Korkulacak ne var abla?" dedim. " Gız gızım, pangadan para çekivedi oğlan. Keseye guydum, boynuma asdım. Aben uyudu geldi yollaada. Ben gözümü gırpmadım pareyi çaldırıveriz deye" dedi, içim bir hoş oldu çaresizliklerine.
Rahatlatmaya çalıştık ailece. Cumartesi günü geldiler. Ertesi gün pazar. Bir yere gidemeyiz. Planı pazartesiye yaptık. Onlar gelmeden eşim de ben de akrabalara, dostlara telefon edip borkaç doktor önerisi almıştık.
Abimize "Seni İzmir'e üniversiteye götüreceğiz, en iyi doktorlar tedavi edecek" dedik, umutlandı garibim. O gün yedik, içtik, gece yattık, sabah saat altı gibi yatak odasının camından duyduğum seslerle uyandım. Mutfak balkonuna karı koca oturmuş, bekleşiyor bizim konuklar. Kalkıp gittim yanlarına. Neden erken kalktıklarını sordum. Gece hiç uyumamışlar. Abi sancıdan duramıyor. Bet beniz gitmiş. Hemen eşimi uyandırdım. Bir taksi çağirıp acile götürdük. Nöbetçi doktor yeni yatmış, kaza yapan birini getirmişler geç vakit. Uyandırdılar, geldi orta yaşlı bir bey. Ağrı kesici yapayım diye şırıngayla ilacı vermesiyle, ilacın geri fışkırması bir oldu. Doktor, "vücut aşırı su toplamış, tedaviyi kabul etmiyor. Zaman geçirmeden İzmir'e götürün" dedi. A be doktorcuğum, bir ambulans versene, o halde adam, yolcu otobüsüyle gider mi? Biz de şaşkın şaşkın eve geldik. Güya eşyalarını da alacağız ki hastaneye yatırırlarsa lâzım olurmuş..
Asfalt bir alt sokakta. Çıktık evden, girdik adamın koluna, yolcu otobüsü beklemeye gidiyoruz...Gidemedik...Abi elli metre gitmeden yere yığıldı. Konu komşu yetişti. Başından sular döktüler, o arada ortaokul birinci sınıfa giden oğlum koşmuş, bir taksi çağırmış. Aldık, Aydın Devlet Hastanesi aciline getirdik. Hemen yoğun bakıma aldılar. Doktor bana" ölüyor, yakınlarını çağırın" dedi.
Komşu anne kendini yerden yere atıyor, bağırıyor, saçını başını yoluyor, eşim onu zaptetmeye çalışıyor, ben telefonla evimin altındaki eczaneyi arıyorum. Eczacı sagolsun hepsini organize ediyor, ilçe belediyesinden ücretsiz bir minibüs görevlendiriyor başkan. Hızla ve telâşla gelirken Atça'da minibüs kaza yapıyor. "Çoktan gelmeleri gerekirdi" diye eşimle kendi aramızda konuşurken, Atça beldiyesi'nin ambulânsı yanaşıyor acilin kapısına. "Eyvah bir kaza var galiba" diyorduk ki birer birer bizimkiler indi ambulânstan. Hepimiz şoktayız. Ben çabuk toparladım, koştum hemen. Babalarının durumunu öğrenmeden onları muayeneye aldılar. Bereket hafif atlatmışlar. Tedavileri ayakta yapıldı.
Ben onlarla ilgilenirken eşim kulağıma " abiyi kaybettik" dedi. Bekliyordum, şaşırmadım. Çok ağırdı durumu. Her neyse bir şekilde anlattık komşu teyzeye, çocuklarına. Aslında onlar da tahmin ediyorlardı öleceğini de bir umut işte..Doktor, morktan çıktığı gün defnedilmeli" dedi
Şimdi gerçek hayata dönme, bir hareket planı yapma zamanı. Eve, oğluma telefon ettim." Anneciğim, biliyorsun, apar topar çıkmak zorunda kaldık. Ve amcanızı kaybettik. Çocuklarının durumu da cok iyi değil, cenazeyle birlikte bizim de Afyon'a gitmemiz gerekiyor. Yalnız bir gece kalabilir misiniz?" dedim. Oğlum kalabileceklerini söyleyince, ondan üst kata çikmasını, minibüs şoförü abiyi telefona çağırmasını söyledim.
Şoför komşum uçarak geldi morgun önüne sağolsun. Biz o arada yıkama ve tabuta koyma işlemlerini yaptık. O arada da bir sorun yaşadık. Rahmetli abimiz normalde aşırı kiloluydu zaten, bir de vücut su toplayınca neredeyse iki misli olmuş. Normal tabuta sığmadı. Cenaze müdürlüğunden battal boy tabut kiralanacakmış. Kapora bırakıp tabutu temin etme işi eşimindi.
Bütün işlemler tamam, hastaneden akrabalarını arayıp cenaze getirdiğimizi, mezar işini halletmelerini, sabah namazından sonra gömüleceğini falan..falan söyledim. Serin havada gidelim dedi şoför komşum. Gece çıktık yola.
"Acıyan yerin başka, acıkan yerin başkadır" denir ya hani. Hepimiz acıkmıştık, yorulmuştuk, tuvalet ihtiyaçlarımız da vardı. Kula'da bir dinlenme tesisinde mola verip karınlarımızı doyurduk. Tekrar koyulduk yola..
Komşu annenin evine vardığimızda gece saat 03.00 sularıydı yanılmıyorsam. Tüm akrabaları almış haberi, ev insanla dolu. Yolumuzu gözleyen delikanlının haberiyle hepsi sokağa döküldü. Feryat, figan.. Seslerden inliyor sokak. Bir süre sonra ben hepsine eve girmelerini söyledim. Ağıtlar evde devam etti. Bu arada eşim,bir ahbabımızdan şoförle ilgilenmesini, birkaç saat uyutmasını rica etti. Geri dönecektik. Dinlenmesi gerekiyordu.
Biz son görevimizi yapmıştık abimize. Vicdanlarımiz rahattı. Aklım evde yalnız bıraktığım iki çocuğumdaydı. Sanki bizim babamız ölmüş gibi herkes bana ve eşime başsağlığı diliyordu. Taziye selinden zor zahmet kurtulup komşu anne ve çocuklarıyla vedalaştık. Bende kalan parasını komşu anneye teslim ettim. "Sen bilirsin" diye tüm parasını kesesiyle bana vermişti. Kalabalığa el sallayıp buruk bir şekilde ayrıldık. Sanki bir yakınimı kaybetmiştim. Koşuşturmaktan acımı yaşayamamıştım. Dönüş yolu boyunca ağladım. Gözyaşlarımı silerken kulağımda akrabalarının sözleri yankılanıyordu. "Rahmetli öleceğini biliyordu. Sizi çok severdi. Çok özlemişti. O sizi son kez görmeye geldi sizin yanınıza... Ölmeye geldi.. Son lokması sizin sofranızdan nasip oldu..Oraya ölmeye geldi..
Komşu abiden dokuz sene sonra da eşimi kaybettim. Gerçek dünyada buluşmuşlardır belki de, kim bilir? Allah her ikisinden de rahmetini esirgemez; ruhları şâd, mekânları cennet olur inşallah.
OLAY AYDIN