MUALLİM CEMAL BEY
“Öğretmen Cemal Örnek”
“Barika-î efkârdan mukaddeme-î hakikat doğar…” Özetle; “Fikirlerin çatışmasından hakikat güneşi doğar…” demektir. Muallim Cemal Bey’in sıkça kullandığı ve yaşamında kendisine düstur edindiği Vatan Şairi Namık Kemal’e ait özlü sözdür…
*
**
Atça-Aydın-Türkiye. 14 Ekim 1890 Salı. Saat 15:30
Hafız Yakup Ali Bey:
-Selamünaleyküm ağalar… diyerek oturanları selamladıktan sonra, Develikuyu mevkisindeki kır kahvesinin çardağına çıkıp, sırtını koca dut ağacına dayadı.
Alışkanlığıydı, Zeytinlikuyu Mevkisindeki bahçesinden her gelişinde evine girmeden önce mutlaka bu kır kahvesine gelir, dostlarıyla, komşularıyla bir iki satır konuşup sonrasında evine giderdi… Mevsimin gereği, yerinde tarım yapmak için henüz bahçelerden Atça’ya göçmemişlerdi.
Aslında aklı evdeydi. Sabahleyin, küreğinin sapına taktığı çıkınıyla yola koyulmuş, Zeytinlikuyu’daki zeytinliğe yönlendirmişti adımlarını. Artık havalar ufaktan serinler gibi olmuş, ağaçlar yavaş yavaş kış hazırlıklarına başlamıştı. Bu mevsimde ağaçlar türlü renklere bürünür, güz yağmurlarıyla da sararan, kararan, kızaran yapraklarını üçer beşer dökmeye başlarlardı. Zeytin mahsulünün de işlenme zamanı geliyordu işte, toplanması kolay olsun diye altlarındaki toprak düzeltilmeli, yüksek otlar temizlenmeliydi. O da birkaç gündür bu işle meşguldü; meşguldü de aklı fikri hep eşi Zübeyde Hanım’daydı. Zübeyde Hanım ilk çocuğuna hamileydi…
Sabahleyin evden çıkarken eşini yoklamaya gelen Iraz Kadın:
-Eli kulağında; misafirimiz, muhtemeldir bugün gelir artık… demişti.
O sabah Hafız Yakup Ali Bey, bahçe kapısından çıkarken bir ispinoz sürüsü havalandı koca melengiçten; cıvıltılarla gözden kayboldular…
…….
Denison-Teksas-ABD 14 Ekim 1890 Salı. Saat 07:30
Mr. David Jakob Eisenhower, sabahın 05:30 undan beri ayaktaydı. Arada bir, eşi İda Elizabeth’in yattığı odanın kapısına gidiyor ve içeriden gelecek sesleri duymaya çalışıyordu. Bütün geceyi uykusuz geçirmişti.
Mrs. İda, oldukça zor bir hamilelik dönemi yaşamıştı. Kocası ve ailesi hiç yalnız bırakmadılar onu. Vuslat günü gelip çatmıştı. Yattığı yerden annesine baktı. Bir şey isteyeceğini sanan annesi, oturduğu koltuktan doğrulmak istedi. O, eliyle: “Otur otur…” gibilerinden bir işaret yaptı annesine. Annesine gülümsedi… Orta yaşlarının tüm güzelliklerini üzerinde taşıyan annesi, zoraki bir gülümseme ile karşılık verdi kızına. Göz pınarlarındaki yaşlara engel olmaya çalışarak: “Tanrım, yardım et kızıma…” diye dua etti içinden.
Mr. David, perdenin arkasından; ardıç ağacından yere, yerden ardıç ağacına inip kalkan Ardıç Kuşlarını seyretti bir müddet.
Zaman geçmek bilmiyordu…
…….
Zaman geçmek bilmiyordu.
“Kalk Yakup…” dedi kendi duyarcasına… Kalkmak için davrandı…
-Hayırdır, erkencisin… dedi bir arkadaşı.
-Ne bileyim, gitmeliyim sanki; sağlıcakla kalın… deyip yürüdü.
Bahçe kapısından içeri henüz adımını atmıştı ki; Iraz Kadın’ın sesi çınladı kulaklarında.
-Hay gayret kızım, haydi Zübeyde… ıkın!.. kurtuluyorsun…
Eli ayağı kilitlendi Yakup Beyin; yürüyemedi, oracığa çöktü… Birkaç saniye geçmiş miydi, bilinmez. Kulakları uğulduyor, elleri titriyordu…
Bir bebek sesi çınlattı ortalığı, Develikuyu’dan yayıldı dalga dalga…
Iraz Kadın:
-İşte buu, bak; nur topu gibi bir oğlumuz var artık, aslan kızım benim…
Zübeyde Hanım:
-Oğlum, yavrum!.. diye bağırıp destek verdi oğlunun sesine.
Yakup Bey daha fazla dayanamadı, göz pınarlarından iki damla düştü yanaklarına. Damlalar yuvarlanırken bir sel getirdiler arkalarından…
…….
O andı işte… Mrs İda da doğumunu gerçekleştirmiş ve bir oğlan çocuğu doğurmuştu. Onun oğlu da çınlattı ortalığı. Atça’dan yola çıkan çığlıkla, Denison’dan başlayan çığlık, dağlar aştılar, denizler kat ettiler ve Atlas Okyanusu’nun bir yerlerinde çarpıştılar…
…….
Doğumu takip eden Cuma gününde, Cuma Namazı çıkışında bahçeye gelen Tahsin Hoca kucağına aldığı çocuğun kulağına ezan okuyup Cemal adını koydu.
Doğumu takip eden günlerde de Denison Kilisesinden gelen papaz Mr. David’in kucağındaki bebeğe vaftiz sonrasında, Dwight David Eisenhower adını verdi, kutsadı…
…….
Dünyaya gelirken onları buluşturan kader, onlar ölene dek yanlarından ayrılmayacak; iyi ve kötü günlerinde onların takipçisi olacaktı…
…….
Onlar hiç karşı karşıya gelmediler; onlar hiç birbirlerini tanımadılar; onlar hiçbir zaman aynı havayı teneffüs etmediler…
Birileri: “Amerikan manda ve himayesini kabul etmelisiniz, çok rahat edeceksiniz…” deyip onları yan yana getirmek için çok çalıştı.
Muhatapları: “Manda ve himaye kabul edilemez…” deyip yedi düvele savaş açtı.
…….
Daha sonraları, “Ike” Takma adıyla da tanınan ve ABD’nin 34 ncü Başkanı olacak olan Dwight David Eisenhower, West Point’den mezun olup kılıç kuşandığında, Cemal Yakup Bey de Osmanlı İmparatorluğu’nun Maliye Teşkilatında Tahrirat Kâtibi ve Vergi Memuru olarak göreve başlamıştı… Yaşama birlikte başlayan iki insandı onlar…
*
**
Tarih, 1919 yılının başıydı. O tarihte, Osmanlı İmparatorluğu’nun Maliye teşkilatında görev yapan, genç bir devlet memuru olarak görüyoruz Cemal Yakup Bey’i. Yakışıklı, zeki, kafasına koyduğunu yapan, tuttuğunu koparan, ileriyi görebilen, becerikli bir gençti. Teşkilatta; düzgün fiziği, güzel konuşması ve terbiyeli tavrıyla kendini hemen sevdirdi. Kendisine verilen, kâh Tahrirat Kâtipliği, kâh Vergi Memurluğu görevlerini aksatmadan yürüttü. Nazilli Maliye Teşkilatında çok seviliyor, sayılıyordu.
İşte o sıralardaydı ki; İmparatorluğun üstünde kara bulutlar dolaşmaya başlamış ve 15 MAYIS 1919 da İzmir’e çıkan Yunan işgal kuvvetleri marifetiyle, Ege Bölgesinden Anadolu’nun işgaline başlanmıştı. Bu işgal; Fransız, İngiliz ve İtalyan kuvvetleriyle devam edecekti.
İşgalin başladığı tarihlerde Cemal Yakup Bey’i Kuva-yı Milliye teşkilatlanmasının içinde görüyoruz. Muhtemeldir ki; mali konulardaki başarısı, isabetli öngörüleri ve de yetenekli bir hesap uzmanı olması nedeniyle ekibin içindedir Cemal Bey. O sıralardadır Kuva-yı Milliye’nin Galip (Celal Bayar) Hoca’sı ile tanışması. Yine o tarihlerdir Yörük Ali Efe ve Demirci Mehmet Efe ile tanışması… Kurtuluş Savaşından sonra da bu dostlukları devam edecek ve sık sık bu üç arkadaş bir araya geleceklerdi.
Kuva-yı Milliye Teşkilatının kurulma aşamasında, bu kuvvetlere araç, gereç ve insan gücü tedarik edebilmek için tabir yerindeyse: “Gündüz külahlı, gece silahlı…” oradan oraya koşturandı o…
I ncisi 6-9 AĞUSTOS 1919 da, II ncisi 19-23 EYLÜL 1919 da, III ncüsü de 6 EKİM 1919 da yapılan “NAZİLLİ KONGRELERİ”nin üçüncüsünde; Tapucuzade Ali Efendi, Çelebizade Abbas Efendi (Bu iki muhterem zat da Atçalıdır) ile birlikte genç yaşında Atça Delegesi olarak bulunmuş ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasının ön hazırlığında, bu kongreler vasıtasıyla önemli kararların altına konulan imzalardan birinin sahibi olmuştu.
*
**
İşgal de, savaş da bitmiştir artık. Ankara’da kurulan Merkezi hükümet süratle yeniden yapılanma çalışmalarına başlamıştır. TBMM, 29 EKİM 1923 de Cumhuriyeti ilan etmiş; 3 MART 1924 tarih ve 430 Kanun Numarası ile ülkedeki bütün eğitim kurumlarının Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmasını öngören Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği Yasası) Kanununu kabul etmiştir. Hükümetin önemli olarak gördüğü çalışmaların başında Eğitim ve Öğretim gelmektedir ve liyakatli olan devlet memurlarından öğretmen kadrolarına atama yapılmaya başlanmıştır.
İşte Cemal Yakup Bey’i o sırada, Atça İlkokulu’nda öğretmen olarak görüyoruz.
İşgalden önce Rum Okulu olarak görev yapan bina, işgal sonrasında Atça İlkokulu olarak görev yapmaya başlamıştır. Cemal Bey o okulda öğretmendir artık…
Muallim Cemal Bey, 1933 yılında, Cumhuriyetin Onuncu Yıl kutlamaları etkinliklerinde temeli atılan Atça İlkokulu’nun yapımına çok büyük katkılar sağlamış, mesai saatlerinin dışındaki tüm vaktini bu okulun inşaatında çalışarak değerlendirmiştir.
İyi bir hatip olan Cemal Bey, Cumhuriyetin 10 uncu Yıl kutlamalarının büyük bir coşkuyla yapılmasını sağlamak için büyük çaba harcamış; Hafız Ali Sönmez Bey’in katkılarıyla onun fabrikasından çekilen elektrik hattıyla parkın ışıklandırılmasına ön ayak olmuş, kutlamaların heyecan ve şevkle geçmesini sağlamıştır…
Bütün Atçalıların elbirliğiyle ve büyük fedakârlıklarıyla bir yıl gibi kısa bir zamanda bitirilen okul da 1935-36 ders yılında hizmete sokularak, Atça İlkokulu adıyla eğitim ve öğretime başlamıştır.
Bu okulun ilk Başöğretmeni (Müdür) olma gururu da Muallim Cemal Bey’e nasip olmuştur.
Cemal Bey; İsviçre’den alınarak düzenlenen, 21 HAZİRAN 1934 tarihinde kabul edilerek, 2 TEMMUZ 1934 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “SOYADI KANUNU” ile “ÖRNEK” soyadını almıştır. Zühre (Zehra), Kazım ve Ahmet adında üç kardeşi daha olan Muallim Cemal Bey daha sonra Nazilli 5 Eylül İlkokuluna atanmıştır.
Muallim Cemal Bey akranı ve çağdaşı olan General Dwight David Eisenhower gibi 1969 yılında Denizli’de vefat etmiş, Atça’ya defnedilmiştir.
Atçalı olarak ona borçlu olduğumuzu düşünüyorum. O, Atça’da “İZ BIRAKANLAR” dandır…
Sonsuz uykusunu ışıklar, nurlar içinde uyusun…
Fotoğraf ve anı destekleri için Merhum Behçet Aydın ve Gencay Örnek Ağabeylerime teşekkürler ediyor, saygılar sunuyorum.
KAYNAK
Behçet Aydın-Atça
Gencay Örnek-İzmir