“Başka Vatanımız Yok” adlı belgesel, yıllar önce Ege bölgesine tarım işçiliği yapmaları için Afrika’dan getirilen Afro-Türklerin hayatını konu almakta. Belgeselde Afro-Türklerin yaşantıları, sosyal olarak çektikleri zorluklar, ötekileştirilmeleri ve uğradıkları ten ayrımcılığını, toplumun onlara bakışı, günlük yaşantıları ve anıları ele alınmıştır.
Bayram Küçük, son derece emin adımlarla ilerleyen ve büyük başarılara imza atan çalışması ve bu yola nasıl başladığı ile ilgili Nisa Kızılkaya’nın sorularını yanıtladı.
Öncelikle biraz sizi tanıyabilir miyiz? Bu yolculuğa nasıl başladınız?
Erzincan doğumluyum. İlk ve ortaöğretimimi doğduğum şehirde tamamladım. Giresun Üniversitesi Radyo Televizyon bölümünün ardından Aydın Adnan Menderes Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümü bitirdim. Şu an mezun olduğum bölümde yüksek lisans yapıyorum.
Ortaokulda sinemaya ilgi duymaya başladım. Çeşitli denemeler yaptım sinema adına ama yaptığım çekimler bir şeye benzemedi. Turizm Meslek lisesinde okurken yazın stajdan biriktirdiklerimle bir kompakt fotoğraf makinesi satın alarak sinema denemelerime devam ettim. Aslında o dönem çektiklerim yine pek bir şey anlatmıyordu ama sinema yapmak istiyordum. Üniversiteye hazırlanırken Dünya Sinemasından çok fazla film izledim. Bazen günde üç veya dört film izlediğim bile oluyordu. Üniversitede sinema eğitimi aldım. Filmler üretmeye devam ediyorum. Sinema eğitiminin film çekebilmeye faydası büyük ancak sürekli film izlemeden ve denemeler yapmadan öğrenilecek bir iş olmadığını tecrübe ederek anlamış oldum. Daha yolun çok başında bir yönetmen olarak her yeni filmimde yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorum.
Yine öğrencilik dönemimde yaptığım filmlerle çeşitli ulusal ve uluslararası festivallerde yarışıp ödüller aldım. Bizim gibi çok kısıtlı imkanlarla film üreten sinemacılar için yapılan işin kayda değer bulunup ödül verilmesinin önemli bir motivasyon kaynağı olduğunu düşünüyorum.
Afro-Türkleri konu alan bir belgesel fikri sizde nasıl oluştu? Bunun belirli bir nedeni var mı?
Bu projeyi 2020 yılı içinde lisans bitirme ödevi olarak hazırladım. Öncesinde ne yapabilirim diye araştırma yaparken Ege bölgesinde Afro Türklerin yaşadığını öğrendim ve araştırmaya devam ettim. Araştırmalarımda, Afro Türklerin Türkiye’de yeterince tanınmadıklarını ve sosyal hayatta çeşitli sorunlar yaşadıklarını öğrendim. Buradan hareketle bu konuda belgesel yapmalıyım dedim. Türkiye’de bu insanlara ırkçılık yapılmıyor ancak kendilerinin belgeselde de ifade ettikleri gibi ten ayrımcılığına maruz kalmaları ve bununla beraber Afro Türklerin geliş hikayesini bilmeyen insanların Afro Türkleri öteki biri olarak gördüğünü söyleyebilirim.
Bu projeyi yapmaktaki sebebim; Toplumda fazla bilinmeyen ama tanınma, var olma mücadelesi veren bir kesimin sesini duyurmaya yardımcı olmaktı çünkü ayrımcılık evrensel bir sorun ve bunun bir şekilde dile getirilmesinin kişisel olarak da önemli bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum.
Belgeselin çekim süreci nasıldı? Sizi çok şaşırtan, etkileyen bir durumla karşılaştınız mı?
Teknik ve bütçe olarak çok kısıtlıydık. Çünkü Aydın ve İzmir’in köylerine günü birlik çekimler için defalarca gidilmesi gerekiyordu. Bu da bir öğrenci için bütçe demekti. Belgeselde birçok işi tek başıma yapmak zorundaydım. Diğer en büyük sorun Afro Türkleri çekim için ikna edebilmekti. İlk başta kamera karşısında olmak istemediler ama açıkçası tutarlı ve haklı sebepleri de vardı. Geçmişte çekim için onların yanına giden insanlar iyi niyetlerini suistimal etmişler veya söylemedikleri şeyleri söylediler gibi göstermişler. Bu durum da haliyle daha çekime başlamadan birtakım güven problemlerine sebep oldu. Sağ olsunlar bize güvendiler, evlerine kabul edip çekim yapmamıza yardımcı oldular. Bir belgesel yaparken konu ne olursa olsun karşılıklı güven ve samimiyet ilişkisi çok önemlidir. Çünkü hiç tanımadığınız insanların evlerine giriyorsunuz, onlarla vakit geçirip onların hayatlarını kayıt altına alıyorsunuz.
Afro Türklerin bazı durumlarda sürekli Türkiyeli olduklarını, yüzyıllar önce buraya geldiklerini birilerine ispatlamaya çalışmaları beni şaşırtmıştı. Yüzyıllardır dünyanın her yerinde, çeşitli göç sebepleri nedeniyle Afrika’da olduğu gibi siyahi insanlar yaşıyor. Göç eden birçok Afrikalı hangi ülkeden göç ettiklerini biliyorlarken Afro Türklere ten renkleri dışında hiçbir şey Afrika’dan kalmamış, bütün bağları kopmuş.
Anladığımız kadarıyla bölgede bulunan Afro-Türkler, oldukça ötekileştirilmişler ve bu durumdan son derece rahatsızlar, kırgınlar. Siz, onlar adına bu ötekileştirme için neler söylemek istersiniz?
Evet, ötekileştirildikleri yadsınamaz bir gerçek. Tabi bu sorunun bir entegrasyon problemi olduğunu düşünüyorum. Bu ötekileştirmeyle sosyal ve ekonomik sorunlar yaşayan Afro Türklerin hayatlarına daha kırsal kesimlerde devam ettiği görülüyor. Örneğin; şu an Türkiye de kaç tane Afro Türkün yaşadığı net olarak bilinmiyor. Kaynaklar farklı sayılar belirtiyorlar. Bu insanlar cumhuriyetin ilanından beri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı…Aslında bu insanlar hayatımızın birçok yerinde var. Yani bilenmeleri tanınmaları gerekiyor. Örneğin; Yeşilçam sinemasında “Arap bacı” karakteri de Afro Türk’tür.
Sonuç olarak; İnsanların etnik kimlikleri ne olursa olsun ötekileştirilmeye veya ayrımcılığa maruz bırakılmasının açıklanabilir bir tarafı yok. Dünyanın bütün toplumlarda azınlıkların benzer sorunlar yaşadığı bilinmektedir. Böylelikle belgeseldeki ötekileştirme sorunu sadece yerel değil aynı zamanda da evrenseldir ve bütün insanlığı ilgilendirmektedir. Ben de bu belgeselde gidecek başka evi, başka vatanı olmayan insanların seslerini duyurmak istedim.
Biz insanları birbirimizden ayıran şey ten renklerimiz değil, kalbimiz ve düşüncelerimizdir diyoruz ve Bayram Küçük’ü evrensel bir ötekileştirme sorununu ele alıp ülkemizdeki Afro-Türklerin sesi olup, bu durumu gözler önüne serdiği için teşekkür ve tebrik ediyoruz.
OLAY AYDIN